ABD Savunma Bakanı Llyod Austin kısa süre önce ABD Kongresi Senatosu’nun ilgili oturumuna katılırken yaptığı konuşmada, ABD askeri güçlerinin konuşlandırılmasının Çin’in “saldırgan zorbacılık girişimlerini” engellemeyi hedeflediğini ileri sürdü. ABD Genelkurmay Başkanı Mark Milley de kısa süre önce basına verdiği demeçte, ABD’nin Çin ve Rusya gibi iki büyük devletle karşı karşıya geldiğine değinerek, iki ülkenin dev askeri kapasiteye sahip olduğunu ve bu iki ülkenin kurallar temelindeki küresel düzeni kökünden yıkmaya çalıştıklarını iddia etti. ABD tarafının sözde “Çin tehdidi” iddiasını defalarca kışkırtması, ABD’nin soğuk savaş ve hegemonyacılık zihniyetini yansıttırken, ABD’nin Çin’in barışçı kalkınmasından duyduğu ciddi endişelerin bir göstergesi oldu.
ABD’nin üst düzey yetkilileri son günlerde sıkça sözde Çin’in “saldırgan zorbacılık girişimlerinden” bahsedip, Çin’in sürekli meydan okuyarak kurallar temelinde küresel düzeni kökünden yıkmaya çalıştığını iddia etti. Ancak bu ABD’li yetkililerin esas olarak endişe duyduğu gelişme, ABD tarzındaki hegemonyacılık düzeninin meydan okumayla karşı karşıya bulunması.
İnsanın aynası iştir, lafa bakılmaz
Ancak Çin, eskiden olduğu gibi, bundan sonra da dünya barışının yapıcısı, küresel gelişmenin katkı sağlayıcısı ve küresel düzenin savunucusudur. Çin, savunma niteliğindeki askeri politikasından hiç vazgeçmedi. Özellikle Çin’in askeri gücü, herhangi bir ülkeyi hedeflemek yerine, sadece kendi ulusal egemenlik, güvenlik ve gelişme çıkarlarını korumakla görevli. Çin ordusu, son yıllarda uluslararası topluma barışı koruma, deniz ulaştırmayı koruma, salgınla mücadele ve insani yardım gibi kamu güvenlik ürünlerini aktif şekilde sağlamaktadır. Çin, BM’nin barış koruma aidatını en çok ödeyen ikinci ülkesi. Çin, BM Güvenlik Konseyi’nin 5 daimi üyesi arasında en çok barış koruma askeri gönderen ülke konumunda. Geçen 30 yıl içinde Çin ordusu, BM’nin 25 barış koruma misyonuna katıldı ve 40 binden fazla barış koruma askeri gönderdi. Bütün bunlar, büyük bir devletin sorumluluğunu gösterirken, küresel barış ve bölgesel istikrarın korunmasına dev dinamizm kattı.
ABD ise, uluslararası ilişkilerde en çok zorbalık yapan küresel kuralları ve küresel düzeni sabote eden ülke ünvanını hak ediyor. ABD, sadece bir şişe “çamaşır tozu”nu bahane edip Irak’ı işgal etti ve çok sayıda sivilin yaralanması ve ölmesine yol açtı. ABD “beyaz miğferliler” örgütünün hazırladığı sahte videolardan faydalanarak, Suriye’nin içişlerine askeri yöntemlerle karıştı. Çin halkı da ABD’nin yaptığı bir hegemonyacılık girişimini unutmadı. 23 yıl önce ABD liderliğindeki NATO, Çin’in Yugoslavya Federal Cumhuriyeti’ndeki büyükelçiliğini bombaladı. ABD’nin bombardımanı, bir zorbalık olmasının yanı sıra ayrıca Çin halkına karşı işlediği büyük bir suçtur. ABD’nin askeri bütçesi, geçen uzun yıllar içinde dünya birinciliğini koruyor. ABD’nin askeri bütçesi, dünya toplamının dörtte birini oluşturdu. ABD yönetimi kısa süre önce 813 milyar ABD Doları tutarında savunma bütçe planını Kongre’ye sundu. Acaba ABD niçin uzun yıllardır bu kadar büyük askeri bütçesini koruyor?
ABD, uluslararası toplumun genel kabul gördüğü küresel kural sabotajcısıdır. Bilindiği üzere, ABD, son yıllarda sırayla İran nükleer sorununa ilişkin kapsamlı sözleşme, Orta Menzilli Nükleer Kuvvetler Antlaşması ve Açık Semalar Anlaşması gibi çok sayıda küresel sözleşmeden çekildi. Bunlar, ABD’nin dış politikalardaki benciliğini ve ikiyüzlülüğünü kanıtladı. Bu konuda ABD çoktandır küresel çapta güven kaybetti ve diğer ülkeleri suçlamaya hiç mi hiç hakkı yok.
ABD’nin Soğuk savaş zihniyetine ve “Orman kanunları”na tutkun olması, ABD’yi kuvvetlendirmek yerine zayıflatır. ABD, hegemonyacılıktan vazgeçerek, Çin’in barışçı kalkınmasına objektif ve rasyonel bir tavırla yaklaşmalı, “Çin tehdidi” iddiasını kışkırtmayı durdurmalı ve Çin-ABD ikili ilişkilerinin geliştirilmesine ve küresel barış ve istikrarın korumasına yararlı olan girişimlerde daha fazla bulunmalı.
Kaynak:Çin Uluslararası Radyosu
Hibya Haber Ajansı