AKP'nin dün Ankara 3. Olağan İl Kongresi'nde konuşan Başbakan Tayyip Erdoğan, İstanbul Harbiye'de Kongre Vadisi inşaatında incelemelerde bulunurken tanık olduklarını üstü kapalı bir dille eleştirmişti. Harbiye'de gördüklerinden, gençlerdeki sınırsız ahlaki erozyondan endişelenen Başbakan, Münevver Karabulut cinayetine de üstü örtülü göndermede bulunarak şunları söyledi:
"Eğer son zamanlarda bazı arzu edilmeyen cinayetler, katliamlar duyuyorsak anne-baba olarak kendimizi hesaba çekmeliyiz. Acaba biz nerede hata yaptık?
Dün o tesisleri (İstanbul Harbiye Kongre Vadisi inşaatı) incelemeye gittiğimde maalesef gençliğimizin bir bölümünün halini gördüm. Gerçekten üzüntü verici. Bu şekilde sınırsız, kontrolsüz ahlaki erozyonun olduğu yapılanma bizi gerçekten dertlendiriyor. Onun için aileye sahip çıkacağız. Ailemiz, çoluğumuz çocuğumuz nereye giderse gitsin diyemeyiz. Kendi başına bırakılan ya davulcuya, ya zurnacıya... Davulcu zurnacı lütfen bana kızmasın, benim sanatkâr olarak davulcuya, zurnacıya saygım sonsuz."
"Ahlaki erozyon" ve "sahip çıkma" vurgusu yapan Başbakan bu sözleriyle neyi kastetti? Aile ve Gençlik Danışmanı Dr. Erdal Atabek Erdoğan'ın sözlerini ntvmsnbc'ye değerlendirdi.
'Sahip çıkmak' sözünden anlaşılması gereken şey nedir? Başbakan'ın sözleri üzerinden 'sahip çıkmak' nasıl anlaşılıyor?
Sayın Başbakan muhafazakar bir ahlak açısından bakıyorsa, anne-babaları çocukların yaptığı her şeyden sorumlu tutarak, anne-babalarının çocuklarının yaptığı her şeyi denetlemesi ve uygun gördüklerine izin verip, uygun görmediklerine izin vermemesi şeklinde bir çocuk terbiyesi anlıyor diye düşünüyorum.
Ahlak onlara nelerin yapılmasının söylenmesi değildir. Kendilerinin nelerin doğru, nelerin yanlış olduğunu anlayabilmeleridir. Ben bilinçli bir gençlikten, bilinçli bir çocuk eğitiminden söz ediyorum. Sayın Başbakan anne babanın vesayetinde bir çocuktan, anne-babanın vesayetindeki gençlikten söz ediyor. Oysa bir çocuğun ve gencin kendini yöneten kişi olarak yetiştirilmesi gerekir. Bize düşen şey, onlara doğru bir kişilik, doğru bir kültür ve doğru bir eğitim kazandırmaktır. Ailenin görevi de budur. Ailenin görevi onların denetçisi ve gözetmeni olmak değildir.
OTOKRATİK AİLE MODELİYLE DEMOKRATİK TOPLUM OLUŞTURULAMAZ
Vesayet altında tutulan gençlik ile demokrasinin vesayet altında olması arasında bir parelellik kurulabilir mi?
Kesinlikle budur. Yani otokratik bir aile modelinden söz ediyorsak, otokratik aile modeliyle demokratik bir toplum oluşturulamaz. Zaten oluşamaması da bundandır. Yani bizim demokrasinin temeli olması gereken siyasal partilerdeki otokrasi de buradan kaynaklanmaktadır.
Başbakan'ın, "Kendi başına bırakılan ya davulcuya ya zurnacıya..." diyor.
Burada ailelerin kaygılarını dile getiriyor sayın Başbakan. Yani ailelerin kaygıları açısından haksız da değildir. Yani aileler de çocuklarıyla ne yapacaklarını bilmiyorlar. Böyle bir ifadede bulunuyorsa haklı yanı olabilir ama çocuğun nereye gittiğine bakmak başka şeydir, çocuğun nereye gitmesi gerektiğini öğretmek başka şey. Ben çocuklara öğretilmesinin doğru olduğunu düşünüyorum. Yoksa çocuğun hareketlerine kısıtlama getir, internete girmesini yasakla, bunlar çözüm değildir. Burada birinin ötekine sahip çıkmasından çok, kişinin kendisine sahip çıkması lâzımdır.
KONU YALNIZ AHLAK KONUSU DEĞİL
Başbakan, "ya davulcuya ya zurnacıya.." diyerek cinsiyet odaklı ahlaki bir değerlendirme yapmış olmuyor mu?
Bir defa ahlak meselesini cinsiyet üzerinden götürmek yanlıştır. Ahlak bir dürüstlük konusudur. Ahlak, kişinin kendine ve hayata karşı dürüst olmasıdır. Konu yalnız ahlak konusu da değildir. Ahlak, bir toplumun ekonomisiyle, bir toplumun değer yargılarıyla bir toplumun beklentileriyle de ilgili bir şeydir. Ahlak genel bir kavramdır ve laik bir kavramdır. Ahlakı gelenekler yaratmaz, ahlakı insanın yaşayışı, zekası ve hayata karşı duruşu yaratır.
SORUMLULUĞU AİLEYE YÜKLEMEK BÜTÜN AİLELERİ YARALAR
İkincisi, bir takım cinayetlerle anne-babaların sorumluluğu arasında bu şekilde bir ilişki kurmak yanlıştır. Bu cinayetlerin anne ya da baba sorumluluğuna düşecek hiçbir yanı olamaz. Cinayet cinayettir. Cinayeti işleyenler katillerdir ve sorumlular onlardır. Bir genç kızın davaranışında hatalar olabilir, bir genç erkeğin de davranışında hatalar olabilir. Bunlar kendilerine ait olabilir, ailelerin yanlışları olabilir ama bir cinayeti ya da korkunç bir olayı ailenin sorumluluğuna yüklemek yanlış bir tutumdur. Aileyi yaralar. Aslında bütün aileleri yaralar. Burada insanın tüylerini ürpertecek bir cinayet vardır. Yöneticilerin görevi bu cinayeti aydınlatmaktır. Ailelere akıl vermek değil. Katil muhtemelen biliniyor, fakat kaçırılmıştır ve bulunamamaktadır, sorun budur. Bu sorun çözülmeden kimsenin kimseye akıl verecek bir durumunun olmadığı kanısındayım.
ÇOK TEHLİKELİ BİR YORUM
Bu cinayetlerin bu şekilde irtibatlandırılması yanlıştır ve birtakım başka şeylere açık kapı bırakır. Yani biraz daha davranışlarına dikkat etmeyen kişiler için, bazı şeyler mazur görülebilir, gibi yanlış yoruma yol açar. Yani bazı kişilere bazı şeyler yapılabilir ve kabul edilebilir... İşte bu çok tehlikeli bir yorumdur. Hiç kimsenin hiç kimseyi taciz etmeye, hiç kimsenin hiç kimseyi rahatsız etmeye hakkı yoktur. Değil ki adam öldürmek, herhangi bir biçimde kötü niyetle yapılacak işler hiç kimsenin şu veya bu şekilde kendini haklı bulacağı işler değildir. (NTV)