BİR ricam var.
Kendinizi benim yerime koyun.
Türkiye’nin en etkili gazetesinin genel yayın yönetmenisiniz.
Herkesin gözü sizin üzerinizde.
“Bir şey dese de gagalasak” diye bekleyen bir köşe yazarı ordusu pusuya yatmış bekliyor.
Yani siz ne derseniz deyin, o bildiğini okuyacak.
İşte o sırada Başbakan Erdoğan’ın sözleri önünüze düşüyor.
* * *
Başbakan Erdoğan, Tokat’ta 7 çocuğumuzun hayatına mal olan o kalleş saldırı hakkında konuşuyor.
Bizlere, yani gazetecilere sesleniyor.
Sözleri aynen şöyle:
“Siz değerli basın mensubu arkadaşlarımdan, genel yayın yönetmenleri olsun, yayın yönetmenleri olsun, bunları haberden düşürün, mümkün olduğunca küçük görün, hatta görmemeye çalışın. Çünkü, terör örgütünün amacı, bu işin propagandasını yapmaktır, yaptırmaktır. Bunlara bu fırsatı verdiğimiz sürece terör örgütü güç kazanacaktır.”
Siz bu sözleri okurken, önünüzde ay yıldızlı bayrağa sarılı 7 tabut fotoğrafı duruyor.
Bir şeyler yumruk gibi boğazınıza takılmış; kaskatı.
Orada öyle duruyor.
Evinizi arıyorsunuz; eşiniz, anneniz, kardeşiniz, kızınız, ekran başında hüngür hüngür ağlıyor.
Komşunuz evinin balkonuna Türk bayrağını çekmiş.
Okur telefonu yağıyor.
Belli ki herkes ertesi sabah gazetesinin manşetinde, o ortak duygunun fotoğrafını bekliyor.
Siz olsanız ne yaparsınız?
Başbakan’a çok kızan, onunla asla bir araya gelemeyecek bir düşünce yapınız varsa, işiniz kolay.
İçinizden ne geliyorsa, onu yaparsınız.
Yok, tam bir Erdoğan taraftarıysanız;
Veya her şeyin altında “Ergenekon çetesi” arayan bir fanatikseniz;
Sizin de işiniz kolay.
Ya, “Bunu da Ergenekon yaptı” der, işin içinden çıkarsınız.
Ya da Başbakan’ı dinler, bu haberi küçültür veya görmezden gelirsiniz.
* * *
Benim işim o kadar kolay değil.
Çünkü, aklım kadar vicdanım;
Vicdanım kadar, ruhum, gönlüm var.
Başbakan’ın sözlerine bakıyorum.
Bütün kalbimle söylüyorum, kendisine yüzde 100 katılıyorum.
Attığımız her manşet, terör örgütünün gururunu okşuyor, İmralı sakinine “Ben neymişim be” dedirtiyor.
Aklım, mantığım bu haberleri küçültmek istiyor.
Hatta keşke görmezden gelebilsem diye hayıflanıyorum.
O nedenle, taş atan çocuk görüntülerini durmadan çeviren televizyon kanallarına çok kızıyorum.
Cenaze başında ağlayan insanların, duygu sömürüsü yapılacak şekilde durmadan gösterilmesini gerçekten sakıncalı buluyorum.
Ama bir yandan da yine aynı samimiyetle, halkın bu tepkisini, hüznünü, çaresizliğini de görmezden gelemeyiz, gelmemeliyiz diye düşünüyorum.
Sadece ben mi?
Başbakan’ın “Bu haberi küçültün” dediği gün, kendisine en yakın gazetelerin bile manşeti buydu.
Çünkü hiçbirimiz bu duygu selinin dışında kalamazdık.
Kalmamalıydık.
* * *
Ama bu demek değil ki, bu haberi her gün sürdürmeliyiz.
Hayır, bu olay millet olarak bizim azmimizi kırmamalı.
Ya demokratik açılım?
Hayır, ondan da asla vazgeçmemeliyiz.
Terör örgütü vazgeçse bile biz vazgeçmemeliyiz.
Bütün dünyaya kimin barış istediğini, kimin maraza çıkarttığını anlatmalıyız.
Artık millet olarak barıştan başka gidecek yolumuz yok.
Barış yolunun İmralı’dan değil, Ankara’dan geçtiğini bütün dünyaya ispat edeceğiz.
Hiç şüphem yok.