ANKARA / “Oyunculuk benim için kutsal ve zor bir şey. Öğreneceğin şeyler hiç bitmiyor” diyen Ayfer Dündar, oyunculuk serüveninde Ankara’nın kendisi için şans olduğunu belirtiyor. Herşeyin olması gerektiği gibi geliştiğini ve kendi karakterine zarar vermeden ilerlediğini anlatan Dündar, Ankara’da oyuncu olmayı ve diziyi anlattı.
PRATİK OYUNCULUK KATKISI
“Ankara’da olmaktan gerçekten memnunum. Günlük dizi ve konular bazen olduğu yerden çok uzaklaşmıyor. Bu yüzden sıkıcı olabiliyor ama benim için çok iyi bir pratik oldu. Epey çabuklaştım. Başka bir sete gittiğim zaman hiç sıkıntı çekeceğimi zannetmiyorum. Biz o kadar çabuklaştık ki, yeni oyuncular geldiğinde bizim setlerde sıkıntı çekiyor. Biz çok tekrar almıyoruz. Ne kadar zor bir sahne olursa olsun, tek seferde çekiyoruz. Bunun bir oyuncu olarak dezavantajları da var. Tadını çıkara çıkara oynayamıyorsun, günde neredeyse bir bölüm çekmek zorundasınız çünkü. Ama pratiklik anlamında oyuncuya çok şey katan bir ortam var.
Daha önce Aşkım Aşkım’da oynadım, Eyvah Eyvah’da küçük bir rolüm vardı. Buraya ilk başladığımda biraz zorluk çektim. Çünkü diğer setlerde bir sahne için çok vakit harcanıyordu ve daha yavaş çekiliyordu. Burada o kadar çabuk çekiyorlar ki, ilk başta ayak uyduramadım.
İSTANBUL’A TERCİH EDERİM
Ankara ve İstanbul’un kendine göre avantajları ve dezavantajları var. Bence Ankara daha avantajlı. Bir kere trafik derdi yok. Gittiğiniz her mekanda sizi el üstünde tutuyorlar. İstanbul’da trafikte saatlerini harcıyorsun. Setlerde çok uzun süre rolünün gelmesi için bekliyorsun. Burada sette beklemek gibi bir şey söz konusu değil. Ancak İstanbul’da daha profesyonel bir ortam var. Ankara’da teknik anlamda çok fazla altyapı yok. Bu anlamda çok tecrübeli insanlar olmadığı için bazen sıkıntı olabiliyor. Profesyonellik mi yoksa daha amatör ruhla aile gibi bir ortamda mı çekmek istersin dersen ben profesyonelliği tercih ederim. Ama ben de buraya amatör geldiğim için onlarla birlikte ben de gelişiyorum. Ayrıca İstanbul’da oyuncu camiası daha fütursuz. Burada daha samimi bir ortam var. Ben Ordu gibi küçük ve samimi bir yerde büyüdüğüm için burası bana çok daha yakın geliyor. Ankara evimde ve rahat hissettiriyor. Ben Ankara’yı İstanbul’a her açıdan tercih ederim.
SAMİMİ TEPKİLER
Günlük dizide insanların evine hergün giriyorsunuz. Bir süre sonra sizi aileden biri olarak görüyorlar. Mesela tatil için Datça’ya gitmiştim. Acıktığımı söylemiştim ve insanlar bize çay, pişi ikram etti. Hal hal hediye etti. Prime time dizide oynayan birine böyle yaklaşmaya cesaret edemezler diye düşünüyorum. Pişi, çay ve halhal hediye ettiler. Bence bundan daha samimi bir tepki olamaz.
İLGİNÇ ANILAR
Ankara’ya geldiğim ilk zamanlarda Kızılay’da yürüyordum. Bir kadın arkamdan geldi ve bana vurdu. Kadın dolmuş. Dizideki karakterlerden şikayetçi. Benden setin telefonunu ve adresini istedi. Ben de yeni olduğum için gerçekten bilmiyordum. Adresi vermezsem beni taksiyle takip edeceğini söyledi. Bir de Küçük Tiyatro’nun önünde eylem yapıyorduk. El ele tutuşup etrafını sarmıştık. Ben dizide kötü bir karakteri canlandırıyorum. Birisi bana ‘Çiğdem, edepsiz seni’ diye bağırmıştı.
ÇİĞDEM DERİNLİĞİ OLAN BİR KARAKTER
Ben Çiğdem’i seviyorum. Derinliği olan bir karakter. Gerçek hayatta canlandırdığınız karakterin seninle örtüştüğü tarafları oluyor. Bu anlamda Çiğdem’in de benimle örtüştüğü tarafları var. Deli dolu ve dobra biri. Herkes gülüp oynarken bir şey söylüyor ve ortalığı dağıtıyor.
SİNEMA ARZUSU
Oyunculuk benim için kutsal ve zor bir şey. Öğreneceğin şeyler hiç bitmiyor. Burada günde bir bölüm çekiliyor ve bu süreçte oyunculuk anlamında çok şey gözden kaçıyor. Bu ince detayları bu kadar kısa süreye yönetmen de, sen de sığdıramazsın. Devamlı film seyrediyorum. Avrupa sinemasına bayılıyorum. Oyunculuk adına bir şeyleri kaçırmamak için günde iki film izliyorum. Dizide oynayan bütün oyuncuların bu sıkıntıları vardır. O yüzden bütün oyuncular sinema filminde yada tiyatroda oynamak için can atıyor.
MERAK ETTİĞİM DUYGULAR VAR
Michael Haneke benim için bir numara. Bütün filmlerini gerçek hayattan ve gazete haberlerinden günümüze uyarlanmış. Birkaç röportajında günlük hayatta aklımıza gelen birçok şeyi yapamadığımızı ve filmlerini de bu duygularını tatmin etmek için çektiğini söylüyor. Ben de filmlerini seyrederek gerçekleştiremediğim şeyleri orada yaşıyorum. Bir oyuncu olarak nasıl olduğunu merak ettiğim o kadar çok duygu var ki. Yapabilir miyim? Hayır yapamam. Ama Haneke yapıyor, ben de seyrediyorum.
MERDİVENLERİ YAVAŞ YAVAŞ ÇIKIYORUM
Oyunculuk dediğin şey teknik olmadan olmaz ama Türkiye’de bir sürü oyuncu bu işi Allah vergisiyle yapıyor. Oyunculukta farklı teknikler var. Onları takip etmek için Hint sineması da, Fransız sineması da seyrediyorum. Bu sayede oyunculuk tekniklerini ayırt edebiliyorsun. Bizim mesleğin bir garantisi yok. Yarın olmayabilir yada sonraki 10 yıl boyunca da olmayabilir. Ben merdivenleri yavaş yavaş çıkmak istiyorum. İyi olacağını düşünüyorum, bunun için çalışıyorum.
Tiyatroda büyük oynamak zorundasın. Benim başlarken en büyük kaygım buydu. Ya büyük oynarsam diye endişe ediyordum. Bu tamamen teknik ve pratik meselesi. Kendini ona göre ayarlaman gerekiyor. Ama bazı eski tiyatrocular bunu ayarlayamıyor.ANKARA /