Diyelim Selçuklu tarihine meraklısınız. Önce nereyi dolanırsınız Kayseri, Sivas ve Konya.
Ancak Sinop’u da unutmayın, hele hele Alanya!
Bence şu sıralar tam zamanı, el ayak çekilmiş, fiyatlar inmiş. Sıcak deseniz değil, soğuk deseniz hiç değil, tam kıvamında.
Önce Damlataş Mağarası’na uğrayın. Sarkıtlar dikitler, sağda solda oturan astımlılar. Hemen yanında teleferik istasyonu, biniyorsunuz, bir de bakmışsınız kumsal ayaklarınızın altına.
Kale hemen denizin yanı başında ve duvar gibi yükseliyor âdeta. Sanki limanı sarıp sarmalıyor, alıyor kucağına. İşte bu da onu vazgeçilmez yapıyor. Havaliyi elinde tutmak isteyen buraya sahip olmak zorunda.
Belde bir zamanlar Korakesion adıyla anılıyor. Bazen Pamfilya ile bazen de Klikya ile hareket ediyor. Bir ara Antiochus civarı istila ediyor (MÖ 224 - 188) ama buraya güç yetiremiyor. Derken Tryphon adlı bir korsan reisine mekân oluyor. Gasp, yağma, adam kaçırma, melanet adına aklınıza ne geliyorsa. Kızlar Yarığı denilen tabii mağarayı soygun deposu olarak kullanılıyor.
FATİHİNİN ADIYLA
Roma İmparatorluğunda Akdeniz’in önemli şehirlerinden biri, Bizans zayıflayınca Kıbrıs Krallığı’na bağlı bir tekfurun (Kyr Vart) eline geçiyor. İşte o yıllarda Alâeddin Keykubat tarafından fethediliyor (1221) ve fatihinin adını alıyor. “Alâiye!”
Türkler Alâiye’yi çok seviyor, çok da emek veriyor. Zaten ne görüyorsanız Selçuklu yapısı. Surlar yenileniyor, sahile tersane ve Kızıl kule yapılıyor, iskele elden geçiriliyor.
Selçuklu sultanları kışları burada geçiriyorlar ki koca devlete merkez oluyor.
Türkler Moğol saldırıları ile güçten düşünce, Kıbrıs Kralı Pierre fırsatçılığa kalkıyor. 22 gemiyle gelen haçlılar güçlü ama Karamanoğlu yardıma koşuyor, birlikten kuvvet doğuyor.
Alâiye 1471’de Gedik Ahmed Paşa tarafından kavgasız cidalsiz alınıyor. Son Selçuklu Meliki Kılıçarslan da, Osmanlı bayrağının dalgalanmasını münasip buluyor.
Tahrir defterlerine bakarsanız (1530) 20 cami, 10 mescit, 2 kale, 2 hamam, 109 köy, 24 aşiret, 2 mezra, 10 mukataa, 2 değirmen ve 56 vakıf bulunuyor.
Evliya Çelebi’ye göre Alâiye sancak beyi kara ve deniz seferlerine iştirak ediyor. İcabında 3 bin asker topluyor.
KARTAL YUVASI
Kale 83 kulesi, 140 burcu, 400 sarnıcı ile ayrı bir dünya. Uzunluğu 6,5 km’yi geçen surlar şaşırtıcı sürprizlerle dolu, hâlâ gizli kapılar (uğrun) dehlizler, geçitler keşfediliyor.
Eskiden ramazan topu da kaleden atılırmış. Ses Toroslarda yankılanarak yayılırmış uzaklara. Hatta bir seferinde eleman yanında çaput getirmeyi unutmuş, iftar girdi girecek, sıkılamak için mintanını tıkmış topa.
Kaleye teleferikle çıkın, çektiğiniz fotoğraflar da kâr kalsın yanınıza...
Kale içinde ilk cami Alâaddin Keykubad tarafından yaptırılıyor (1231). Zamanla yıpranıyor, Kanuni Sultan Süleyman sil baştan inşa ettiriyor. Kubbeyi taşıyan köşelere 15’erden 60 seda küpü yerleştiriliyor. Kolona mikrofona gerek yok, çın çın çınlıyor. Kapı ve pencerelerdeki ahşaplar usta işi, oymacısına rahmet okutturuyor.
Antik surların, cumbalı evlerin altından yürüyorsunuz, turunç ve çiçek kokusu içinizi bayıltıyor.
Limanda da birbirinden güzel camiler var. Sakın Kızılkule’yi sona bırakmayın çünkü 17.00’de kapanıyor.
Balıkçı barınağı gündüz sakin, akşam olduğunda patpat motorlar çalışıyor.
KIZIL KULE
Kızılkule 5 katlı. Sinop Kalesi’nin mimarı Halepli Ebu Ali Reha el-Kettani’ye yaptırılıyor. Selçuklu sülüsü ile yazılı kitabede “Bu mübarek burcu büyük sultan, şehinşah, ümmetin hâkimi, Allah’ın kullarının muhafızı, beldelerinin hamisi, zalimleri kahreden, adil, galip, insücinin sığınağı, Doğu ve Batı’nın koruyucusu, Emirü’l-Mü’minin burhanı, Selçuk ailesinin tacı, Kılıçarslan oğlu Keyhüsrevzade Keykubat yaptırdı” cümlesi okunuyor.
Alanya narenciye ve muz vatanı. Hem zeytin üreticisi olması, hem de Yörük kültürünü yaşatması mutfağını zenginleştiriyor.
Civarda Alara ve Şarapsa Hanı, Dim Çayı gibi gezilecek yerler var, Side, Manavgat hemen iki adım uzakta.
Batı tarafında uçsuz bucaksız bir kumsal uzanıyor. Efendim Kleopatra burada…
Yaa Kleopatra dediğin son ütücü değil ki, cup cup denize atlasın. Ama turistler böyle hikâyelerden hoşlanıyorsa, o başka.
Kale, iç kale, Kızıl kule, tersane bir gününüzü alır ona göre.
TERSANE DERSANE
Yine bir Selçuklu eseri olan tersane, o devrin hızarları, çekiçleri, vinçleri ile bezenmiş, meraklısı çok şey öğreniyor.
Tersanenin cephesi 56,5, derinliği 44 metre. Mimarı öyle bir yer seçmiş ki güneş içeride geziniyor.
Hemen bitişiğindeki burç “Tophane”. Sadece tersaneyi korumakla kalmıyor, gemi topları dökülüyor.
Sultan Alâaddin, denizlere hâkim olamayanın karada huzurlu kalamayacağını iyi anlıyor. “Sinop Tersanesi bize yeter” demiyor, bir tane de Alâiye’ye yaptırıyor. “Sultan-ı bahreyn” (iki deryanın sultanı) unvanını hak ediyor.
Selçuklu karada zaten güçlü, denizi de ihmal etmiyor ama...
İSİM ANASI AFET İNAN
Prof. Dr. Afet İnan, Ege vapuru ile yapılan bir Antalya gezisinde (1931) M. Kemal’e eşlik ediyor. İlkokulu burada okuduğu için Alâiye’yi iyi tanıyor. Şirin Selçuklu kentinden bahsederek seyahatin uzamasını sağlıyor. Alâiye Belediye Başkanı Hüseyin Hacıkadiroğlu da telgrafla davette bulunuyor. O devirde telgraf taa Çanakkale’den dolaşıp geldiği için hatalarla dolu, nitekim Alâiye yerine Alanya yazıyor. Afet İnan “Aaa böylesi daha hoş değil mi” deyince M. Kemal “tamam bundan sonra Alanya olsun” buyuruyor!..