Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın eski Başdanışmanı, Ankara Milletvekili Doç. Dr. Yalçın Akdoğan, VATAN’ın sorularını yanıtlarken, seçimde üçüncü kez yeniden iktidar olan Ak Parti’nin yüzde 50’ye varan oranda oy almasının nedenlerini de analiz etti:
* Yüzde 50’nin sırrı nedir, birkaç maddede sıralar mısınız?
Bu başarı tesadüf değil. Bazen konjonktürel bazı sebepler olur, partiler oy patlaması yapabilirler. Öcalan’ın yakalanması sırasında bunu gördük. Ak Parti’nin başarısının yapısal sebepleri var. Bence seçmen öncelikle güven ve istikrara oy verdi. Son küresel kriz, AB üyesi ülkelerin yaşadığı mali sıkıntılar, bölgemizde yaşanan çalkantılara baktığımızda dünyada genel bir türbülans durumu var. Ama Türkiye’nin yakaladığı büyüme trendi sürüyor. Dünyada şu anda herşey kötüye giderken biz büyüyoruz. Demek ki ekonomideki başarı tesadüf değil, küresel sebeplere bağlı değil. Seçim aslında düşük bir profilli bir seçimdi. Ama meydanlarda bugüne kadar en büyük kalabalıkları gördük. Çok güçlü bir siyasi motivasyon vardı. Bu siyasi motivasyonu sağlayan da yeni anayasa meselesiydi.
* Seçmen tercihinde gerçekten yeni anayasanın rolü oldu mu?
Evet. Bunun dışında ben yine seçim öncesinde “bölgemizde yaşanan gelişmeler Türkiye’yi olumsuz etkilememeli, biz model olarak gösteriliyoruz” demiştim. “Oradaki insanlar bizden medet umuyor, sadece Türkiye’deki değil bölgedeki değişim ve dönüşüm süreci içinde Ak Parti’nin takınacağı tutum, oynayacağı rol önemseniyor” demiştim. Muhalefet, bunu biraz küçümseyici bir tavırla, “abartıyorsunuz” diyordu ama son günlerdeki gelişmelere baktığımızda öyle olmadığını görüyoruz. Lübnan’da Başbakan’ın posteri asılıyor, Suriye’de yeni doğan çocuklara “Recep Tayyip” adı veriliyor. Bu seçimde bence uluslararası boyut da önem taşıdı. Başbakan’ın balkon konuşmasında Saraybosna’dan Gazze’ye kadar birçok yere atıf yapması bunu gösteriyor. Karşılıklı etkileşim var ve Türkiye’nin katkısı önemseniyor.
* Üçüncü dönemde bu başarı nasıl yakalandı? Pek görülmemiş bir durum...
Evet bu bir ilk ve iyi analiz edilmesi lazım. Bugüne kadar iktidarın genelde eritici bir güce sahip olduğunu gördük. Çünkü partilerin seçim öncesi vaatleri var, hayata geçiremiyorlar veya iktidarda reel politikaya teslim oluyorlar. Yani bir siyasi kimlikleri, felsefeleri var ve bir normatif politika uygulamaları gerekiyor. Ama bir de reel politika, yani Türkiye ve dünya şartlarının masaya koyduğu gerçekler var. Genelde iktidara gelen partiler bunlara teslim oluyorlar ve rüzgar onları farklı bir yere savuruyor. Kendi kitlesinden, onların hissiyatından kopmaya başlıyorlar. İktidar ehlileştirilmemiş bir at gibi. Biniyorsunuz, ya o sizi istediği yere götürüyor, ya siz onu gitmek istediğiniz yere götürüyorsunuz. Muktedir olmayan iktidarlar, rüzgarın önündeki yaprak gibi hep farklı yerlere sürüklendiler. İlk defa bir parti iktidardayken muktedir hale geldi. Ak Parti iktidar olmasına rağmen konformizme teslim olmadı, muhalif ve protest karakterini koruyarak değişime devam etti, dinamizmini de buradan aldı. Sistemin direnç gösteren parçalarını demokratikleştirmek için sürekli bir mücadelenin içinde oldu. İktidar da olsa engelleri temizleme ve sistemi dönüştürme gayreti, partiye müthiş bir dinamizm kazandırdı.
* Bu dediğiniz muhalif duruş eleştiri de alıyor ama...
Muhaliflik şununla alakalı: Siz siyasi bir parti olarak iktidara geldiğinizde bir fonksiyon görüyorsunuz. Sizi destekleyen kitlenin birçok talebi var. Sistemin birçok alanıyla ilgili dönüşüm gerekiyor. İktidardayken partilerin etkisizleşmesi, sistemin diğer unsurlarının onu pasifize etmesi, alanını daraltması ve hatta kimi zaman yetkilerini kullanmasıyla alakalı bir durum var. Halkın beklentileri çerçevesinde sistemin hala dönüşecek çok şeyi var. Aynı zamanda muhalefet getiren budur. Sistemin farklı unsurları nasıl iktidara karşı bir direnç gösteriyorsa, değişimin, dönüşümün önünde engel haline gelebiliyorsa iktidar da onu dönüştürmek için bir çaba içine giriyor. Bunu yaparken de o büyük halk kitlesini arkasına alıyor. O protest kimlik biraz oradan geliyor. Konformizmin pasifleştirici etkisi, Ak Parti’yi teslim alamadı, hala şikayet edilen sistemik meselelerimiz var.
* Şöyle özetleyebilir miyiz: Direnen, vesayetçi unsurlara karşı iktidar partisi muhalif duruyor?
Tabii. Son dönemde çeteler, karanlık odaklarla mücadele yürütüldü. Yani darbeci anlayış aslında kırıldı, etkisizleştirildi. Ama vesayetçi bir anlayış var. İlla darbeci olması gerekmiyor. Sivil siyaseti daraltan, etkisizleştiren bürokrasinin farklı kademeleri de diyebiliriz. Milli iradeden aldığı güçle iktidara gelen partiyi etkisizleştirmeye çalışan bir anlayış var. Bunun da tamamen kırılması gerekiyor. Demokratikleşme sadece siyasi alanla ilgili de değil. Mesela 12 Eylül referandumundaki düzenleme yargıyı demokratikleştirdi. Bu demokratikleşmenin sistemin bütün kurumlarında, hayatın her alanında gerçekleşmesi gerekiyor. Bu yüzden sizin bir mücadele vermeniz gerekiyor. AK iktidara geldim iş bitti, gözüyle bakmıyor. Kendisini değişim, dönüşümün lokomotifi haline getirdi. Aslında siyasetin bu yeni ekseniyle de alakalı. Artık siyaset aslında sağ-solla izah edilemiyor. Siyaset yeni bir eksene kayıyor. Bu eksende çok farklı siyasi eksenden insanın birlikte hareket edebildiklerini görüyoruz.
* Mesela?
Son dönemde CHP-MHP yakınlaşması. Örneğini referandumda da gördük. Ülkücüsü, sosyalisti, Türk’ü, Kürt’ü anayasa paketini destekledi. Bu seçimde de aslında öyle bir algı oluştu. Çok farklı siyasi eğilimden insan sürecin devam etmesini, yeni anayasanın yapılmasını istiyor. Siyaset böyle bir eksene kayıyor. Ak Parti’nin başarısını siyasetin bu yeni ekseniyle de anlamlandırmak mümkün. Umut vaat etmesi çok önemli. Seçimlerde insanlar sadece geleceğe dönük vaatlerden etkilenerek oy kullanmıyor. Seçim bir muhasebe. Geçmişinize de, bugününüze de, yarına dair vaatlerinize de oy veriyor.
* Sadece gelecek etkili olmuyor seçmende, diyorsunuz.
O zaman en çok vaatte bulunan partinin iktidara gelmesi lazım. Ak Parti’nin aldığı destek, sadece ileriye dönük bir kredi açma değil, geçmişi de takdir etmedir. CHP’deki popülist vaatlerin karşılık bulamamasının bir sebebi de bu. Bugüne kadar CHP sınıfta kaldı. Her adımda AK Parti’yi engellemeye çalıştı, sürekli AYM’ye gitti, statükocu bir tavır takındı. Vatandaş önce geçmişine bakıyor. Anketler “yüzde 85 Ak Parti iktidara gelecek” diyordu. CHP’li, MHP’li de bunu söylüyordu. Öyle olunca söylemleriniz daha ciddiye alınıyor. Vatandaş AK Parti’nin özgeçmişini ve gelecek vizyonunu başarılı buldu.
Ak Parti siyasal İslamcı çizgiden farklı kulvarda duran bir hareket
* “Muhazakar demokratlığın” kitabını yazdınız. İleri demokrasiyle ilişkileri bu dönemde nasıl sürecek?
Ak Parti kendini, muhazafakar demokrat bir parti olarak tanımladı, siyasi kimliğini bu şekilde deklare etti. Aslında bu, doğru anlaşılmış bir kavram değil. Muhafazakarlık genelde, değişime karşı, tutucu olarak anlaşılıyor. Oysa muhafazakarlık bir siyasal tutumun adı. Herhangi bir ideolojideki kişi bu tutumu takınırsa, muhafazakar tutum takınmış olur. Bu bir Kemalist, sosyalist veya liberal de olabilir. Muhafazakarlık değişime karşı değildir, farklı bir değişim yöntemini savunmaktadır. Yani devrimci, yukardan aşağıya top yekün toplumu dönüştürmeye çalışan köktenci değişim projelerine karşı. Daha evrimci, aşağıdan yukarıya, toplumsal dinamiklere dayanan bir değişimi savunuyor. Mesela siyasal İslamcılık, İslam’ı bir ideoloji formatına dönüştüren ve yukarıdan aşağıya doğru toplumu dönüştürmeyi hedefleyen bir ideoloji olarak görülüyor.
* Burada da muhafazakarlıktan ayrılıyor galiba...
Doğru. Ak Parti katı ideolojik bir hareket olmak yerine hizmeti ve insanı merkeze yerleştiren bir anlayışla hareket ediyor. Son başarıyı bir ideolojinin başarısı olarak görmektense, bir siyaset tarzının başarısı olarak görmek gerekir. Bu nedenle de çok farklı siyasi ideolojiden insanlar destek verebiliyorlar. Ak Parti’yi katı ideolojik bir parti olarak görürsek bu büyümeyi izah edemeyiz. Ak Parti değişimin en önemli aktörü durumunda. Ama şunu kesin söyleyebiliriz; siyasal İslamcı çizgiden çok farklı bir kulvarda duran bir hareket Ak Parti. Siyaset tarzı, örgütlenme yapısı, dünya görüşü farklı. Her konuda fark var. O çizginin devamı gibi tanımlamaya çalışanlar hep yanıldılar ve bugünkü başarıyı da izah edemezler. Herkes kendinden bir şey bulabiliyor. Çünkü Ak parti değişimin lokomotifliğine soyundu ve büyük bir sosyal restorasyon projesini hayata geçiriyor.