Prof. Ergun Özbudun ve William Hale tarafından yazılan “Türkiye’de İslamcılık, Demokrasi ve Liberalizm, AKP Bahsi” adlı kitapta AK Parti’nin bir yol ayrımında olduğu vurgulanıyor. Kitap, statükoyla uzlaşması veya reformcu karakterine geri dönmesi durumunda, AK Parti’nin karşı karşıya kalacağı riskleri sıralıyor. Türkiye’deki İslamcı siyaseti genel olarak ele alan kitap, ardından AK Parti bahsine geçiyor ve AK Parti-asker ilişkileri, üç ana başlıkta anlatılıyor.
BİLKENT Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Ergun Özbudun ile Londra Üniversitesi bağlı SOAS’da (School of Oriental and African Studies) Türkiye Politikası dersleri veren William Hale imzasını taşıyan “Türkiye’de İslamcılık, Demokrasi ve Liberalizm, AKP Bahsi” isimli kitap, İngiltere’de yayımlandı. Kitapta, Türkiye’deki İslamcı siyaset genel olarak ele alındıktan sonra Ak Parti bahsine geçiliyor ve Ak Parti, ‘pasif laiklik’le özdeşleştiriliyor. Bu bahiste en çarpıcı olan ise, AK Parti-asker ilişkilerinin şu üç ana başlıkta örneklerle anlatılması:
1 - KONTROLLÜ ÇATIŞMA, 2002-2006:
Özbudun ve Hale, Ak Parti’nin ilk döneminde Türk Silahlı Kuvvetleri’nin (TSK) belirgin bir memnuniyetsizlik gösterdiğini, pek çok konuda Ak Parti’ye karşı çıkarak geri adım attırdığını ifade ediyor. 1 Mart tezkeresi, başörtüsü sorununun eşsiz davetlerle geçici olarak çözümlenmesi, imam hatipler, Kürt sorunu, Şemdinli’de bir kitapçının bombalanması ve Savcı Ferhat Sarıkaya’nın hedef haline gelmesi, ordunun öne geçtiği konular olarak zikrediliyor. Ak Parti bütün bunlara, AB reformları doğrultusunda MGK’nın genel sekreterini sivilleştirerek ve gücünü azaltarak cevap veriyor. Ordu içindeki darbe planlarını ise görmezlikten geliyor.
2 - MEYDAN OKUMA VE KRİZ, 2007:
Genelkurmay eski Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt dönemi, karşılıklı krizler ve meydan okumalarla geçiyor. Erdoğan, Kuzey Irak Kürt Bölgesi yönetimiyle doğrudan görüşmek isterken, TSK, Kuzey Irak’a askeri operasyon yanlısıdır. Erdoğan’ın buna karşı hamlesi, “Önce kendi topraklarımızdaki terörist faaliyetleri önleyelim” olacaktır. 27 Nisan’da TBMM’de cumhurbaşkanlığı seçiminin ilk turu yapılacak ve aynı gece yayımlanan e-muhtıra ile büyük bir kaos ortaya çıkacaktır. Ancak, hükümet geri adım atmayacak, hatta meydan okuyacaktır.
3 - ASKERİN GERİ ÇEKİLMESİ, 2007-2008:
Özbudun ile Hale’in iddiasına göre, askerin geri çekilmesinin ilk adımı, 4 Mayıs’ta Dolmabahçe’de yapılan Erdoğan-Büyükanıt görüşmesinde atılıyor. İki saatten fazla süren görüşme için hiçbir resmi açıklama yapılmıyor. Ama herkes, cumhurbaşkanlığı seçimi ile 27 Nisan e-muhtırasının ikili arasında konuşulan en önemli konu olduğunda hemfikir. Ak Parti ile MHP’nin başörtüsü yasağını kaldırmak için yaptığı işbirliğine gösterilen tepki, Ak Parti’nin kapatılma davası esnasında Osman Paksüt’ün KKK Komutanı İlker Başbuğ’la görüştüğünün ortaya çıkması diğer kriz konularıdır. Ergenekon tutuklamaları ise Ak Parti’nin cevabı olarak yorumlanacaktır. İlk iktidar döneminde Ak Parti ile çatışmaya giren generallerin tutuklanması büyük yankı uyandıracak, AKP’nin ‘intikam’ duygusu ile hareket ettiği söylenecektir.
İtibar kazanma hamleleri
Yazarlara göre, olup bitenler, ordunun itibar kaybettiğini ortaya koymaktadır ve yeni Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ da farkındadır bunun. İtibarı geri kazanmak ve halk nezdinde prim yapmak için güneydoğuya gidecek, Diyarbakır ve Van’ı ziyaret edip halkla doğrudan temasa geçecektir. Ankara’ya dönünce, medyayı geri kazanmak için düzenli bilgilendirme taplantıları kararı alması, Genelkurmay bünyesinde bir Halkla İlişkiler ve Medya birimi kurması, ordunun itibarını geri kazanma çabaları olarak yorumlanacaktır.
Ak Parti’nin zor seçimi: Ya statüko ya reform
KİTABIN finalinde şöyle deniliyor:
“Altı yıllık iktidar döneminin ardından AKP şimdi bir yol ayrımında. Ya liberal, reformist güçlerle işbirliğini sürdürecek veya statüko ile barışarak yoluna devam etmeyi tercih edecek. Bununla birlikte, CHP başta olmak üzere, ordu ve yargı içinde, AKP’nin Türkiye’yi İslamcı bir otokrasiye sürüklemesinden korkanların sayısı da hiç az değil.
2009’da manzara
Ancak bu çok gerçekçi görünmüyor. Buna rağmen, hem Türkiye’deki hem de yurtdışındaki gözlemciler, AK’nin reformlar konusunda eskisi kadar hevesli olmadığında hemfikir. Zaten kavşak noktası da burası işte. 2009 başında görünen manzara şu: AKP ya eski politikalarına dönerek Avrupa Birliği üyesi olmak için gereken reformlara hız verecek veya devlet elitleriyle uzlaşıp statükoyu kabul ederek küçük ilerlemelerle yetinecek. İki strateji de ciddi tuzaklarla dolu.
Hangisini seçecek
İlkini seçerse, ordu ve yargıdaki devlet elitleriyle yeni bir çatışma içine girecek ve belki yeni bir kapatma davası ile daha yüzyüze gelecek. Diğer tercih, parti olarak AKP’yi güvenli sulara götürebilir. Ama oradaki tehlike de, AKP’nin orijinalitesini kaybetme ve DP, AP veya ANAP gibi sıradan bir merkez sağ partiye dönüşme riskidir. AKP’nin bunlardan hangisini tercih edeceği meçhul. Meçhul olmayan, AKP tükenişten henüz hayli uzak olduğu ama geleceğinin de tümüyle belirsiz olduğu gerçeği.”