Dünya Kitle İletişimi Araştırma Vakfı’nın düzenlediği Ankara Uluslararası Film Festivali, bu yıl 23. yaşını kutluyor. Kısa film yarışmasının jürisinde bulunduğum etkinliğin 2012’de de ‘dünya sineması’nın kayda değer örneklerinin Türkiye prömiyerlerini üstlenme işlevi sürüyor. Bunun yanında 15-22 Mart 2012 tarihleri arasında düzenlenecek festivalin, Robert Altman’dan Michelangelo Antonioni’ye uzanan ‘yönetmen sinemaları’na ayrılan retro bölümleri de dikkat çekici.
Türkiye’nin 20 yılı devirmiş festivalleri arasında yer alan ve bu işlevi ‘kendi’ yolunda emin adımlarla taçlandıran yegane etkinliklerimizden biri. Ankara Film Festivali, 23. yılında da daha ziyade Ankaralı sinefilleri doyurarak ayakları üzerinde durma serüvenini sürdürüyor. Etkinliğin bu seneki programına bakınca ‘ustalar’ın son dönem işleri, dünya festivallerinde ilgi görmüş filmlerin Türkiye gösterimleri ile retrospektif bölümler ağırlıklı bir programla yüzleşiyoruz.
Yine Türkiye prömiyerleri es geçilmemiş
Festivalin ‘Dünya Sineması Koordinatörü’ Ezgi Yalınalp önderliğindeki ‘bizde bilinmeyen filmlerin Türkiye prömiyeri’ni yapma alışkanlığı bu yıl da sürüyor. Bu konuda önceki senelerde gördüğümüz “Ölümüne Kaçış” (“Essential Killing”, 2010), “Gir Kanıma” (“Låt den rätte komma in”, 2008) ile “Delta” (2008) gibi önemli yapıtların yanına yenilerini de eklediğini gözlemek mümkün. Anlayacağınız 2012 tarihli seçkinin ‘Dünyanın Her Köşesinden’ bölümünde ‘ezber bozmayan bir görünüm’ mevcut.
Özellikle garip bir fantezi olarak nitelenebilecek “Hanımefendi ve Kum Adam” (“Der Sandmann”, 2011), Arjantin politik sinemasının keskin temsilcisi “Öğrenci” (“El Estudiante”, 2011), çıkıştaki Yunan sinemasından “Kayıp Gençlik” (“Wasted Youth”, 2011) ve “Gainsbourg” (2010) ile dikkat çeken Joann Sfar’ın ilgiye değer animasyonu “Hahamın Kedisi” (“Le Chat du Rabbin”, 2011) ülkemizde ilk kez Ankara seyircisi ile buluşması önemli. Bunların Türkiye prömiyerleri de festivalin marka değerini güçlendirecek.
Büyük yönetmenler mercek altında
Bunun yanında özellikle ‘tematik’ bölümler açısından hakim bir programla yüzleşirken,
Béla Tarr, Chantal Akerman, Jean-Marc Vallée gibi festival seyircilerinin aşina olduğu isimlerin son işleri de ‘zenginleştirme’ işlevi üstlenecek. Özellikle merceklerin Tarr’ın miras filmi “Torino Atı”na (“A Torinói ló”, 2011) çevrilmesinde fayda var. Böylesi bir başyapıt kolay kolay gelmez zira...
Retrospektif bölümlerde ise bunlara ek olarak Andrzej Wajda’nın “Korczak”ı (1990) vesilesiyle Polonyalı pedagog Janusz Korczak 70. ölüm yıldönümünde anılacak. Böylece bir ‘büyük yönetmen’in daha fazla bulunmayan filmi Ankara semalarını selamlayacak.
Robert Altman ve Michelangelo Antonioni seçkilerini öneririm
Ancak esasen 70’ler Amerikan sinemasına damga vuran Robert Altman’ın, muhalif, yapıbozucu, alternatif ve bağımsız ruhundan çıkan yedi filmden oluşan özel bölümü öneririm. Bu seçkide özellikle “Hayal ve Görüntü” (“Images”, 1972), “Mccabe ve Bayan Miller” (“McCabe & Mrs. Miller”, 1971) ve “Üç Kadın” (“3 Women”, 1977) ‘görülmesi gereken’ üç ürün olarak öne çıkarken, diğer filmler de şimdilerde sadece ‘kesişen hayatlar filmleri’yle bilinen figürün çok yönlülüğünü ortaya koyacak cinsten.
Onun ilham kaynaklarından Michelangelo Antonioni’nin ilk döneminden, kimilerinin bilmediği ‘kesim’inden beş ürünle de gençlerin tanışma şansı olacak bu yıl. Yani “Macera” (“L’Avventura”, 1960), “Gece” (“La Notte”, 1961) ve “Cinayeti Gördüm” (“Blow-up”, 1966) gibilerinin uzağında bir portföyle bu özel bölüm taçlandırılacak. Bunlardan benim izlediğim “Bir Aşkın Güncesi” (“Chronica di un Amore”, 1950) ve “Kadınlar Arasında”nın (“Le Amiche”, 1955) belli bir sınıfın ilişki sorunları için ‘ilk adım’ işlevi verdiği söylenebilir.
Elbette festivalde Altman ve Antonioni filmlerini büyük perdede izlemek kaçırılmayacak bir fırsat. Kolay kolay gelmez, uyaralım!