Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç, merak edilen konularda tarihi açıklamalarda bulundu.
“Ben de, Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Genelkurmay Başkanı da bulunduğu makamın milletin güveni ve emaneti ile kendinde bulunduğunu asla unutmamalı. Ben yaptım oldu, ben söylediysem daha ötesi yoktur gibi yaklaşımlarla hiçbir olaya yaklaşmamamız lazım. Bunlar sadece ortamı geriyor” dedi.
Haşim Kılıç Hürriyet'ten Metehan Demir'e şunları söyledi:
ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİ İÇİN TAM UZLAŞMA GEREK
- Türkiye’de son dönemlerde Anayasa değişiklik girişimleri birçok gerginliğe yol açtı. Ülkenin ciddi anayasal reforma ihtiyacı yok mu, var. Ama bunun tam uzlaşma ile sağlanması gerekir. Yoksa, tüm değişiklik girişimleri ve zorlamalar sonunda bize geliyor. Korkum, bu yargı reformu ve Anayasa değişikliğinin de bize geleceği yönünde. Öyle de olur zaten. O nedenle, bir değişiklik yapılacaksa tüm hassasiyetleri dikkate alan bir geniş uzlaşma ortamı gerekiyor. Yasal metin ve düzenlemelerin de çok iyi yapılması şart.
- Bakın, türban ile ilgili düzenleme de, Türkiye’nin çözmesi gereken bu sorunda iş yine çözümsüzlüğe geldi dayandı. Burada üniversite rektörlerine insiyatif bırakılabilirdi.
GECE YARISI GEÇİRİLEN HALİ OLMAZ
- Ayrıca, hatırlarsanız son olarak askerlerin sivil mahkemede yargılanması ile ilgili değişiklikte de bozan o kararı verdik. Çünkü hazırlanış şekli yanlıştı. Ama düzgün hazırlansın en önce ben destek vereyim. Ama gece yarısı geçirilen bu hali ile olmaz.
ÇOK AĞIR HASARLAR VERİYORUZ
- Türkiye hak ettiği seviyeye yani bir hukuk ve demokrasi ülkesi olma hedefine ergeç varacaktır. Ama bu yolda giderken çok ağır hasarlar vererek gidiyoruz. Ama inanın size bunu Türkiye Cumhuriyeti Anayasa Mahkemesi Başkanı olarak söylüyorum, ana gövde bu hedefe ulaşacaktır.
RÖNESANSI YAŞIYORUZ
- Türkiye her alanda doğruyu bulacak. Belki de Avrupa’nın zamanında yaşadığı ve bizim tecrübe etmediğimiz Rönesans ve reformu şimdi biz geçiriyoruz. Tabii bedeller ödeyerek. Türkiye bugüne dek modernite ve demokrasiyi hep yukarıdan aldı. Ama şimdi dalga alttan geliyor. Bu kalıcı temelli olacak. Ama bu dalganın hiç biri diğerini, toplumun diğer katmanlarını yutmamalı.
ANAYASA MAHKEMESİ ÇÖZÜM MAKAMI DEĞİL
- Türkiye’de her mesele çözüm için bir yol bulunması için Anayasa Mahkemesi’ne getiriliyor. Ama artık siyasetin kendi içinde karşılıklı samimiyetle sorunlarını çözmeyi ve Türkiye için bir şeyler yapmayı öğrenmesi lazım.
- Size bir şey söyleyeyim, Anayasa Mahkemesi, olayı çözmez ki, alternatifli çözümü kapatır. Siyah ya da beyaz der. Artık bunun görülmesi lazım. Biz çözüm makamı değiliz. Çözüm kendi içinizde.
ANAYASA MAHKEMESİ NASIL DEĞİŞTİRİLMELİ
- Anayasa Mahkemesi’nin yapısını değiştirilmesi ile ilgili bir çalışma var. Bu konuda, çok teoriler ve teklifler çarpışıyor. Bana kalırsa, eğer Anayasa Mahkemesi ile ilgili ille de bir değişiklik yapılacaksa, başka şey yapılmalı. Öncelikle Türkiye’nin elini Strasbourg’daki Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde (AİHM) rahatlatacak bireysel başvuru hakkının önünün açılması ile ilgili adım atılmalı. Yoksa, sadece üye sayısının arttırılması -ki Avrupa’daki gibi yapılacaksa bence bir sakıncası yok- ile ilgili bir değişiklik sadece tartışmaları arttırır. Üye sayısı zaten eski dönemlerde de daha fazla idi. Burada algılamaları da iyi yönetmek lazım tabii ki.
HASSAS MESAJLAR
Bölücü parti tolere edilmez
- Ankara’da parti kapatma davası ile ilgili bir söylenti dolaşıyor ama bana bize hiçbir sinyal gelmedi. Zaten haberi gelemez de. Sadece resmen açıklanır. Kapatma dedikodusu sadece demokrasiye ve ekonomiye zarar verir. Bu işlere devletin mekanizmaları bakar. Dedikodu mekanizmaları değil. İtibar etmeyin. Biz hep söylüyoruz, parti kapatma ile ilgili yasal düzenleme yapılmalı. Bu tür kapatmalarla ilgili düzenleme yapılmalı. Siyasiler kendi içinde bunu halletmeli. Ancak, hiçbir parti kapatılamaz söylemi de pek doğru değil. Mesela, ırkçılık, bölücülük ve ayaklanmalar çıkaran bir parti modern demokrasilerde de tolere edilmez. Avrupa’da da benzer uygulamalar var. Son DTP’nin kapatılmasında da Avrupa kriterlerini esas aldık.
Yasa değil toplum çözsün
- Bazı kavramlar ve sorunlar vardır. Türban meselesi de bunlardan biridir. İnsan hakları meselesidir. Çözülmelidir. Ama yasa ile değil. Toplumlar yaşayarak, zamanla bunu kendi içinde çözmelidir. Eğer, ‘Hayır benim gücüm var. Ben engellerim. Ya da hayır benim de gücüm var. Ben de uygulattırırım’ derseniz, sadece o işi çözümsüz hale getirirsiniz. Toplumu kamplara bölersiniz. Durum ona gelmedi mi?
Bir şey söylenmeden aylardır yatanlara sonra pardon denmez
- Son dönemlerde tutuklamalarla ilgili eleştiriler var. Çok uzun olduğu şeklinde. Hiçbir şey söylenmeden aylardır içeride yatanlar var. Bu eleştirilerde ciddi haklılık payı olanlar var. Hepimiz için gerekli olan hukukta önemli olan, tutuklamanın cezalandırılma aracı olarak kullanılmamasıdır. Tabii ki yargılamanın da adil ve çabuk gerçekleşmesi önemli. Eğer, delil karartma ve kaçma gibi bir durum söz konusu değil, kişinin durumu sarih ise içeride aylarca sadece tutuklu olarak kimseyi tutamazsınız. Sonra da pardon diyemezsiniz. Açıkça ifade etmek gerekiyor; Eğer, siz bu tutuklamayı bir gerekçe göstermeden cezalandırma gibi uzatırsanız insan hakları ihlalinde bulunursunuz.
Kurumun değil, suçlunun üzerine gidilmeli
- Artık, Türkiye’de kimse gizli işler çeviremeyecek. ‘Bunu ülkem adına yapıyorum’ diyemeyecek. Her şey kamuoyunun gözü önünde gerçekleşecek. Verilmemiş hesaplar kalmayacak. Bunu zaten gelecek nesiller adına yapmamız lazım. Bugün yaşananlar da hep bunlar. Ama bunları yaparken kurumların değil suçluların üzerine gitmek önemli.