KADIN sığınmaevlerinin günümüzde ülkelerin kadına yönelik şiddete yönelik önlemlerinin önemli bir parçası olduğunu belirten Hacettepe Üniversitesi Kadın Sorunları Araştırma ve Uygulama Merkezi Yönetim Kurulu Üyesi Yrd. Doç. Dr. Nüket Paksoy Erbaydar, sığınmaevlerinin ortaya çıkma nedenlerini ve sığınmaevlerinin tarihçesini anlattı.
İlk kadın sığınmaevlerinin bazı verilere göre 16’ncı yüzyılda, İtalya’da ortaya çıktığını belirten Erbaydar, “mutsuz” olarak tarif edilen kadınların, bu evlere sığındığını söyledi.
Günümüz kadın sığınmaevlerinin ilk örneğinin 1972 yılında İngiltere’de Erin Pizzey tarafından açılan Batı Londra’daki Chiswick Kadın Sığınağı olduğunu ifade eden Erbaydar, şu bilgileri verdi:
“Kadın sığınmaevlerinin şiddetle mücadelede önemli bir yerinin olduğunun anlaşılması ile birlikte kısa bir sürede Avrupa’da, Amerika Birleşik Devletleri ve Kanada’da çok sayıda kadın sığınmaevi açıldı.
10 bin nüfusa bir sığınma evi
Kadın sığınmaevleri günümüzde ülkelerin kadına yönelik şiddete yönelik önlemlerinin önemli bir parçası. Avrupa Konseyi üye ülkelerin kadın sığınmaevleri ile ilgili standartlarını belirlemiştir. Bu standarda göre sığınma evlerinin kapasitesinin her 7 bin 500 ve 10 bin nüfusa karşılık bir kalacak yer olması gerekiyor. Kalacak yer bir yetişkinin ve ortalama sayıdaki çocuğun kalabileceği yer olarak tarif ediliyor. Sığınmaevlerinde kadınlar için kalacak yer konusunda belirlenen bu kriterin iyi anlaşılması çok önemli. Çünkü Türkiye’deki birçok kaynakta bu standart, her 10 bin kişiye bir sığınmaevi şeklinde tercüme ediliyor. Verilerine göre Haziran 2011 itibarıyla Avrupa’daki 44 ülkede, sığınmaevlerinde her 10 bin kişiye 0,34 kalacak yer sağlanabilmiştir. Avrupa’da kadın sığınmaevlerinin kapasitesinin toplam 80 bin 144 kadına hizmet verecek düzeyde olması gerekmekteyken, sağlanan kapasite 27 binde kalmıştır. WAVE istatistiklerine göre Haziran 2011 itibarıyla Avrupa bölgesinde 44 ülkeden Avrupa Konseyi tarafından tanımlanan kriterleri sağlayan altı ülke bulunmaktadır. Bu ülkeler ise, İngiltere, İspanya, Hollanda, Norveç, Malta ve Slovenya’dır.
İlk sığınma evi Ankara’da açıldı
Dünyada ilk modern kadın sığınmaevi örneklerinin 1970’li yıllarda ortaya çıkmış olmasına karşın, Türkiye’de, ikinci dalga kadın hareketinin başlangıcının geç olmasının da etkisiyle, ilk sığınmaevlerinin ancak 90’lı yıllarda açıldığını görüyoruz. 1980’li yıllarda ivme kazanan kadın hareketi, kadına yönelik şiddetin görünür olmasını ve kadınların şiddete en fazla uğradıkları aile ortamının ve özel yaşamın tartışılabilmesine olanak sağladı.
Türkiye’deki kadın hareketi de sığınmaevlerinin açılmasını kadına yönelik ve aile içi şiddetle mücadelede öncelikli bir hedef olarak belirlendi. Kadın hareketince ilk sığınmaevi, 1993 yılında Ankara’da Kadın Dayanışma Vakfı tarafından açıldı.
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü (KSGM) verilerine göre Mart 2012 itibarıyla Türkiye’de toplam bin 859 kalacak yer kapasiteli 83 kadın sığınmaevi bulunuyor. Bu sığınmaevlerinin 55’i KSGM, 25’i yerel yönetimler 3’ü ise kadın örgütlerince işletiliyor.
KADINA yönelik şiddetle mücadelenin çok bileşenli ve uzun soluklu bir süreç olduğunu ifade eden Erbaydar, “Esas olan ise, şiddetin hiç ortaya çıkmamasının sağlanması. Çünkü şiddetin kadınların yaşamlarında açtığı yaraların maliyeti ağırdır ve açılan yaraların izleri kadının ve çocukların hafızasından silinemez” dedi.
Devletlerin kadına yönelik şiddeti önlemek için gereken önlemleri almak zorunda olduğunun altını çizen Erbaydar, “Bütün önlemlere rağmen şiddetin ortaya çıkması durumunda yapılması gereken, şiddeti uygulayan kişinin uygun yaptırımlara tabi tutulmasıdır. Şiddet nedeniyle yaralanan, sağlığı bozulan kadın ve çocuklarının tedavilerinin sağlanması, kadın ve çocukların sosyal ve ruhsal olarak desteklenmesi ve kadınların güçlendirilmesi bu sürecin önemli bir parçasıdır” diye konuştu.